4 Mayıs 2025 Pazar

Çoktular Ama Yoktular...

Uzun bir süredir bir savaş halindeyiz. Bunu asla savaş olarak görmemiz gerektiğini, bunun bir davetsiz misafir olduğunu, bu misafiri en kısa sürede uğurlayacak olduğumuzu çok yakın zaman önce söyleyebildim. Keşke bunu çok daha önce yapabilseydim. Akıl edemedim. 

Tek başımayım. Çok uzun bir süredir. Ve kolum kanadım yok sanki. Güçlü durmak zorunda olduğum için yorgunum. Güçlü kalmamı sağlayan canım, bir tanem, biriciğim şu an bu davetsiz misafirle uğraşmakta. Yapabileceğim ne var? Keşke sihirli bir değnek olsa elimde... Yine de mucizelere inanırız, inanmalıyız. 

Kimseden ne bir beklentim ne de bir talebim var. Ama insan, her iyi/kötü anında yanında olduğu kişilerden en azından bir mesaj atar diye beklentiye girebiliyor ilk etapta. Beklentiler üzer. Bunu kendime yıllar önce öğretmiştim. Yine hatırlatmam gerekti sadece. Yapmacık mesajlar, umursamaz şekilde önemsiyormuş gibi yapmalar... Mide bulandırıcı. Yazmamak daha anlamlı böylesine zoraki yapmaktansa bir şeyleri. Bunu sürekli hatırlayarak yaşamak zorunda olduğumu kendime her gün hatırlatmak zorundayım: Herkesten her şeyi bekleyebilirim, asla şaşırmam.

Bunun kan bağıyla da alakalı olmadığını söylemek zorundayım. Bu insanın hamurunda olmalı. Her şeye tek başıma göğüs germeye o kadar alışmışım ki insanlar neden yanımda olduklarını düşündüklerinden yardım istemediğimi soruyor. Neden hep ben sahnedeyim, neden her daim sadece ben varım. Bunu artık hiç tanımadığım insanlar bile sorguluyor. Eskiden bundan utanırdım, artık kimse adına utanmıyorum. Herkesin kendi tercihi, kendi kararı. Biraz da utanan onlar olsun, utanma duyguları varsa az da olsa. 

İçimde fırtınalar kopuyor ama kimse bunu tam olarak bilmiyor. Yorgunum, çaresizim ve gerçekten gücüm yok artık. Dibi boylamak üzereyim gibi hissediyorum. Sanırım dibi boyladıktan sonra tekrar bir sıçrama hamlesiyle yüzeye çıkabilirim. Buna ihtiyacım vardır belki de. 

Henüz dibi boylayıp, orada boğulamam. Hala yerine getirmem gereken misyonlarım var. Bu misyonlara, son 24 saatte yaşadığım acıların, şaşkınlıkların ve lanet okumaların yarattığı öfkeyle birlikte, ölmeden önce gerçekleştirmem gereken bir misyon daha ekledim. Bu misyonu ne pahasına olursa olsun yerine getirmeden ölmeyeceğim. 

Zaman daralıyor ve zaman aleyhimize akıyor. Bunun ben farkındayım ya onlar? Belki birkaç kişi daha. Bugün sosyal medyada şöyle bir yazıya denk geldim: İnsanlar bir acının içinden geçerken, nasihat ya da teselli değil, refakat isterler. Daha fazlasını değil. Belki de buydu olması gereken ama ben olmayandan özetle bahsedecek olursam, çoktular ama yoktular... 

Çoktular Ama Yoktular...

Uzun bir süredir bir savaş halindeyiz. Bunu asla savaş olarak görmemiz gerektiğini, bunun bir davetsiz misafir olduğunu, bu misafiri en kısa...